Havacılık tarihinin en büyük faciası Tenerife kazası, bir dizi hatalar zinciri yüzünden gerçekleşmişti. İki Boeing-747’nin çarpışması sonucunda 585 kişi hayatını kaybetti. Bu acı olay, bakın havacılığın seyrini nasıl değiştirdi.
Havayolu taşımacılığı günümüzün en çok tercih edilen ulaşım seçeneklerinden biri olarak gösteriliyor. En uzak mesafeleri bize yakınlaştıran, insan hayatındaki en kıymetli şey olan zamandan kazanç sağlayan bir yöntem olmasının yanı sıra, aynı zamanda ulaşım seçenekleri içerisinde en güvenlisi olduğu biliniyor.
Havacılıkta olabilecek kazaları önlemek için nasıl bir yol izleniyor?
Havayolu taşımacılığını, diğer tüm taşımacılıklardan ayıran sayısız farklı olay mevcut. Sürekli dinamik bir sistem içerisinde milyonlarca yolcuyu; teknoloji harikası dev uçaklar ile, güven içerisinde uçurabilmek o kadar da kolay değil. Bu nedenle havacılıkta her adım, önceden belirlenmiş keskin kurallar çerçevesinde atılarak ilerlenir. Elektronik anlamda çok gelişmiş olan sistemlerin kullanıldığı sektörde, aynı zamanda çok farklı rollerde çalışan, sayısız insan da bulunmaktadır. Uçağın kontrolünden sorumlu pilotlardan hava trafik kontrolörlerine, yer ekiplerinden kabin görevlililerine kadar çok sayıda farklı ekip, bir uçuşun güvenle gerçekleştirilmesi için koordinasyon içerisinde çalışırlar.
Hava ulaşımı en güvenli ulaşım yolu olmasına rağmen, gerçekleşen kazalarda kurtulan kişilerin sayısı yok denecek kadar azdır. Hal böyle olunca da hatalar her zaman sıfıra indirgenmeye çalışılıyor. Bu nedenle çok fazla kural belirleniyor, her bir kuralın adım adım takip edilmesi gerekiyor. Yapılan en ufak bir hata, atlanılan en küçük bir prosedür, hatalar zinciri şeklinde ilerleyerek, önüne geçilmesi çok zor durumlara sebebiyet verebiliyor.
Bu kazada bir dizi hata ve ihmal birleşince, ne yazık ki havacılık tarihinin en büyük trajedisi ortaya çıkıyor.
Pan-am ve KLM havayollarına ait iki adet Boeing 747 uçağının, pistte çarpışması nedeni ile 583 kişi hayatını kaybetti:
Bu feci kazanın yaşanmasına neden olan olay; Gran Canaria’da patlayan bir bombaydı. Bombanın patlamasının ardından, ikinci bir bomba ihbarı ile sarsılan havaalanı yetkilileri, tüm uçuşları en yakındaki hava meydanı olan, Kanarya Adaları’nın Los Rodeos (Tenerife) havaalanına yönlendirdiler.
Büyük felaketin, hatalar zincirinin ilk halkası bu karar olmuştu:
Tüm uçuşların yönlendirildiği Tenerife Havaalanı, normal bir günündeydi ve yoğun bir trafiğe sahip değildi. Pistin fiziki şartları, hava trafik kontrolleri dahil tüm havalimanı çalışanları böyle bir yoğunluğa alışık değillerdi. Bir de günlerden Pazar olması, kapatılan pistin de en yoğun uçuş aldığı günlerden biri olduğu anlamına gelmekteydi.
Bir havanın bozulması eksikti, o da gerçekleşti:
Tenerife havalimanı, yönlendirilen trafikle birlikte çok yoğun bir hal almaya başladı. Apronlarda yer bulmakta zorlanan hava trafik kontrolörlerinin, uçakları yönlendirirken gittikçe zorlanmaya başladığı o anlarda, yaşanan talihsizliklere bir de kötü hava muhalefeti eklenmişti. Pistleri hızla sis bulutları kaplamakta ve görüş açısı her geçen dakika azalmaktaydı. Havaalanında sadece bir pist bulunmakta, bu nedenle uçaklar arka arkaya sıra almaktaydılar. Uçuştan önce pistin sonuna yerden gidip, orada 180 derecelik bir dönüş yaparak uçuşa geçmeye başladılar.
O gün yönlendirilen uçaklardan biri KLM’ye ait olan Boeing 747’ydi. Uçak, belirlenen planın gerisinde kalmıştı:
Uçağın kaptan pilotu, şirketin en iyi pilotlarından sayılan ve aynı zamanda reklam yüzü olan deneyimli bir pilottu. KLM, o yıllarda yaşanan gecikmelerle birlikte şirketin uğradığı maddi zararlar konusunda oldukça katı kurallara sahipti. Bu nedenle pilotların üzerinde inanılmaz bir zaman baskısı vardı. Bomba nedeniyle zaten oldukça zaman kaybettiklerini düşünen KLM pilotu, sicilinde böyle bir durumun olmasını istemediği için, bir an önce kalkış yapmak adına aceleci davranıyordu. Zamandan kazanabilmek adına pilot, hızlıca yakıt ikmali gerçekleştirmek istedi.
Apronlarda yer olmaması nedenyle, KLM ve Pan-Am uçakları pistte ard arda beklemek zorunda kaldılar:
KLM’in yakıt ikmali talebi nedeniyle uçağın yolcularının indirilmesi, ikmal yapılması ve tekrar yolcuların kabine alınması gerekiyordu. Pan-Am uçağı da beklemede kalmak zorundaydı ve bu durumdan hiç memnun değillerdi.
İşlemler tamamlandıktan sonra, kuleden gelen talimatlar ile birlikte iki Boeing 747, birbirlerini takip ederek sıraya girmeye başladılar. Her iki uçak da kuleyle doğru düzgün iletişim kuramamaya başladı. Gelen talimat üzerine KLM’nin uçağı pistin sonuna doğru ilerleyip, 180 derecelik dönüşünü gerçekleştirdi. Arkasından gelen Pan-Am uçağına, 3 numaralı yola girerek, pistten ayrılması gerektiği söylendi.
3 numaralı yol bir Boeing 747 için çok dardı. Pan-am uçağı ilerlemeye ve 4 numaralı yolu kullanmaya karar verdi:
Her iki uçağın pilotları, hava trafik kontrolörleri ile ciddi iletişim problemleri yaşamaya devam ediyorlardı. O esnada sis, tüm pistleri kapladığı için, kuleden görüş açısı sağlanamıyordu, havaalanında zaten bir yer radarı da bulunmuyordu.
KLM uçağı pistin başında yerini aldı, tecrübeli kaptan pilot motorlara güç verip kalkış hazırlığına başladı. Uçağın yardımcı pilotu kaptanını uyararak henüz kalkış izni almadıklarını belirtti. Kaptan uyarıyı dinledi ve yardımcı pilotundan izin almasını istedi. Bu esnada telsiz konuşmalarında çok fazla kesilme ve cızırtı yaşanmaktaydı.
Kule “Tamam, kalkış sıranız için sizi bilgilendireceğim” şeklinde bir anons geçti fakat KLM uçağının kokpitinde duyulan kısım “Tamam” oldu. Pilotlar motorları tekrar çalıştırdılar:
KLM uçağının kalkış konuşmalarını duyan Pan-Am uçağı pilotları, telsizden hala pistte olduklarını bildirdiler. Kalkışa hazırlanan KLM kokpitinde, sadece cızırtılardan ibaret bir ses duyuldu. Yardımcı pilot ve uçuş mühendisi, pistte uçak olabileceğinden şüphe edip kaptan pilotu uyarsalar da ne yazık ki kaptan kararını değiştirmedi ve hızlanmaya başladı. Sis yüzünden görüş mesafesi çok düşüktü, iki dev uçak çarpışma kaçınılmaz hale gelene kadar birbirlerini göremediler.
Pilotlar, bir diğer uçağı fark ettiklerinde uçaklar birbirlerine çok yakındı. KLM uçağının pilotu, hızla lövyeyi kendine çekerek, dev Boeing 747’yi, Pan-Am uçağının üstünden geçirmeyi hedefledi.
Zaten en ağır modellerden birisi olan Boeing-747, bir de sonuna kadar dolmuş yakıt deposuyla hantallaşmıştı. Havalanması için yeterli mesafe yoktu. Pan-am pilotları ise motorlara tam güç vererek, pistten kaçmaya çalıştılar, fakat bu son çaba sadece uçağın burnunu çevirebilmeye yetti:
KLM uçağı 260km/h hızla, Pan-Am uçağına çarptı. Çarpmanın şiddetiyle yaklaşık 150 metre kadar yükselen uçak, hızla yere çakıldı, ardından pistte metrelerce sürüklendi. Dolu yakıt tankları yüzünden, anında alev alan jet yakıtı ortalığı cehenneme çevirdi. KLM uçağından ne yazık ki kurtulan hiç kimse olmadı:
Yardıma gelen tüm ekipler, KLM uçağının yangınını söndürmek ile uğraşıyorlardı. Havaalanının üzerini tamamen kaplayan sis yüzünden, pistte diğer bir uçak olduğunu fark etmediler bile. Bu esnada ise Pan-Am uçağının yangını devam ediyor ve motorları hala çalışıyordu. Sağ kanadından çok hasar almayan uçağın bu kısmını kaçış yolu olarak kullanmaya çalışan yolcular, hızla kaza mahalinden uzaklaşmak istiyorlardı.
Hala tam güçle çalışan motorlar ve sistem arızası nedeniyle, bir türlü kapatılamayan motorlar etrafa parçalar fırlatmaya başladılar:
Yüksek hızla gelen bu parçalardan biri, bir kabin memurunun ölümüne neden oldu. Kazadan sadece 61 kişi sağ kurtulurken, 583 kişi hayatını kaybetti. Kazadan sonra dinlenen kokpit ses kayıtları ve kara kutu verileri ışığında, hataların art arda yapıldığı, zincirleme şekilde ilerlediği ve kaçınılmaz sona davetiye çıkardığı görüldü. KLM şirketi ilk başlarda suçlamaları kabul etmese de daha sonra, toplam 110 milyon dolarlık dev bir tazminat ödemek zorunda kaldı. Acı kazada yeterli yönlendirmeyi yapamayan kule görevlilerinin, o esnada maç izlediklerine dair ses kayıtları da ortaya çıkmıştı. Sorumsuzluk, göz göre göre can aldı.